Usta Chen’den Üstad Chen’e
İhracat odaklı büyüme modelinden dünyanın krize girmesiyle vazgeçen Çin, yatırım odaklı büyüme modelinin de sonunu görünce dümeni Ar-Ge’ye çevirdi. Dünya devlerinin inovasyon merkezlerini buraya taşımasıyla da “yaratıcılık” merkezi olmaya çok yakın.
Çin’e gidenlere verilen öğütlerin başında Çinli taksicilere
asla yol veya mekân tarif etmeye çalışmaması gelir. Çünkü ne İngilizce anlarlar
ne de acemi ağızlardan dökülecek “kırık Çinceyi”. En doğrusu adresi bilen
birisine Çince yazdırmak ve Pekinli veya Şanghaylı şoförün eldivenli eline
tutuşturmaktır. Ama bu sıkıntılı durum yakında değişebilir. Zira geçen ay
Çin’de bir Ar-Ge merkezi açacağını duyuran Alman otomotiv devi Audi’nin
merkezde görevlendireceği Çinli ve Alman 300 mühendise verdiği görevlerden biri
“Çince-İngilizce opsiyonlu bir navigasyon cihazı” geliştirmek. Audi navigasyonu
diğer markalardan (özellikle taksicilerin bayıldığı Toyota’dan) kıskanmaz ve
paylaşırsa Çinli şoförler de ülkeyi her yıl ziyaret eden -çoğu işadamı- 55
milyon turist de en azından bir stresten kurtulacak.
Çin’e yakın zamanda taşınacak teknoloji sadece navigasyon
ile sınırlı değil. “Dünyanın fabrikası” Çin, “dünyanın buluş ve inovasyon
merkezi” haline geldi. İki ay önce Apple, Pekin’de bir Ar-Ge merkezi açacağını
açıkladı. Pfizer, General Electric, Philips, Microsoft ve IBM’in merkezleri
çoktandır faaliyet gösteriyor. R&D dergisine
göre “Dünyanın en çok Ar-Ge” harcaması yapan 100 şirketinin tamamının Çin’de
Ar-Ge merkezi var. Çin Ticaret Bakanlığı verilerine göre ülkede 1200 çokuluslu
şirkete ait, yatırım bedeli 12,8 milyar dolara ulaşan Ar-Ge merkezi bulunuyor.
Birleşmiş Milletler’in hazırladığı bir rapora göre 1000 kadar şirket en iyi
mühendislerini Çin’e taşımak için izin çıkmasını bekliyor. Aynı rapora göre
2011’de toplam Ar-Ge harcaması 84 milyar doları bulan çokuluslu şirketlerin
yüzde 61’inin Ar-Ge merkezleri Çin’de bulunuyor. Birleşmiş Milletler Ticaret ve
Kalkınma Konferansı’nın(UNCTAD) raporuna göreyse çokulusluların yüzde 41’inin ABD,
yüzde 29’unun ise Hindistan’da Ar-Ge merkezleri var. (Bazılarının birden fazla
Ar-Ge merkezi olduğu için toplam yüzde yüzü geçiyor.)
Çin Ticaret Bakanlığı’na göre yabancı şirketlerin bu
ülkedeki Ar-Ge harcamaları her yıl ortalama yüzde 21 artıyor. 2011’de dünyanın
en büyük ikinci ekonomisi sıfatını devralan Çin, Ar-Ge harcamaları açısından da
Japonya’yı üçüncü sıraya itmeyi başardı. 2000-2010 arasında Ar-Ge
harcamalarının Çin’in milli gelirindeki payı yüzde 0,8’den yüzde 1,75’e çıktı.
Aynı dönemde Ar-Ge merkezlerinde çalışan sayısı da 1 milyondan 2,8 milyona
yükseldi.
Çin, yabancı şirketlerin inovasyon merkezlerini mıknatıs
gibi çekmek için elinden geleni yapıyor. Komünist Parti’nin 2005’te yürürlüğe
koyduğu kalkınma planı uyarınca Ar-Ge merkezlerini Çin’e getirenlere cazip
teşvikler sunuluyor. Çin’in “ekonomik başkenti” Şanghay’da altyapısına 32
milyon dolar harcanarak oluşturulan “Yaratıcı Sanayi Merkezi”, sıfıra yakın
vergi oranı ile 350’den fazla uluslararası şirketin Ar-Ge üssü haline geldi. Bu
merkezlerde üretilen ve patenti alınan inovatif ürünlerin haklarının korunması
için patent yasasında sıkı önlemler de alındı. Ülkenin dünyaca saygın
üniversitelerinden mezun mühendislerin Batı’daki meslektaşlarının aldığı maaşın
beşte birini kabul etmesi de cabası…
Aslında Çin’in yabancı şirketleri Ar-Ge yatırımı yapmaya
ikna için çaba sarf etmesine gerek olmayabilir. Çünkü şirketler 1,3 milyarlık
Çin piyasasında başarılı olmanın yolunun, bu ülkenin ihtiyaçlarına uygun
ürünler geliştirmekten geçtiğinin farkında. Artık ürünlerin kullanım
kılavuzlarına Çince’yi eklemenin yeterli olmadığı herkes biliyor. Audi, Çin’de
geçen yıl 450 binden fazla araç sattı. Bu rakam şirketin küresel satışlarının
dörtte birine eşit ancak şirket, Çin’in 2015’te dünyanın en büyük “lüks pazarı”
olacağının farkında. Bu yüzden “Çin’e özgü” üretmenin peşinde. Nitekim
Pekin’deki Ar-Ge merkezinin bir diğer önemli görevi, “modelleri biraz
uzatmanın” yollarını aramak olacak. Çünkü Çinli müşteri yumuşak arka koltukta
oturup bacaklarını uzatabileceği geniş koltuk aralıklı otomobilleri tercih ediyor.
Sıradan tüketici mallarında da durum farklı değil. Keza Philips’in farklı
işlevleri olan yüzlerce küçük ev aleti var ama şirket Çin’e özel cihazlar
geliştiriyor. Elektrik-elektronik devinin 1200’ü Şanghay’da olan Çin’deki 1800
araştırma personeli ise bir küçük ev aleti olan “pratik sebze meyve yıkayıcı”
geliştirerek Hollanda’daki merkezi memnun etti. Çünkü ülkede büyük sorun olan
ilaç kalıntılarından ötürü hastalıklardan çekinen Çinli tüketici, yıkama
cihazına adeta hücum etti.
Ar-Ge merkezini Çin’e taşımak, şirketler için rakiplerin
önüne geçmenin ve daha da önemlisi “onlardan geri kalmamanın” şartı haline
gelmişe benziyor. Nitekim büyük şirketler gibi orta ölçekli şirketler de
araştırma ve geliştirme çalışmalarını Çin’e kaydırmaya başladı. 5 milyon
euroluk yatırımla Şanghay’da Ar-Ge merkezi açan ve bu ülkede elektrik motoruyla
vantilatör imal eden EBM-PAPT adlı Alman şirketin Genel Müdürü Helmut
Schönebergerbu durumu “Asya pazarının, dünyadaki imalat sanayisinin orta
büyüklükteki firmaları için de önem kazanmasına” bağlıyor. Schöneberger, “Madem
burada mal satıyoruz, öyleyse burada da teknik çevremizi genişletmeliyiz. Bunu
yapmadığımız takdirde yerli şirketlerle rekabet edemeyiz ve arzuladığımız iş
bağlantılarını kuramayız” diye de ekliyor.
Çinli ünlü ekonomist Prof. Li Wuwei’ye göre Çin toplumu
sermaye birikim aşamasını aştı, şimdi “yaratıcı toplum” olma yolunda ilerliyor.
Çin Komünist Partisi’nin önemli danışmanları arasında da bulunan Li’ye göre
ülkede orta sınıf, “yaratıcı endüstriyel faaliyetler” ile gelişiyor. Ülkede
Ar-Ge faaliyetlerinin gelişimine dikkat çeken Li, “Yaratıcı sanayi, yaratıcı
ekonomiyi tetikliyor. Bu da ister istemez ‘yaratıcı toplum’a şekil verecek”diyor.
Yaratıcı toplum ise önündeki engelleri kaldırmak için toplumsal ve siyasal
yapıları yeniden inşa edecek. Çin Komünist Partisi belki de kendi kuyusunu
kazıyor…
Yorumlar
Yorum Gönder