Yoksa demokrasi lüks mü?


Daron Acemoğlu ve Dani Rodrik’in, baskıcı yönetimlerin ekonomik mucizeleriyleilgili tartışması “Türkiye’nin ekonomik modeli sürdürülebilir mi” sorusuna da yanıt veriyor.Ünlü Türk iktisatçılar Daron Acemoğlu ve Dani Rodrikkalkınmakta olan ülkelerdeki otoriter ekonomi-politiğin sonuçları konusunda farklı tezler öne sürüyor.

Dani Rodrik

Şu sıralar emekliliğin tadını çıkaran Lee Kuan Yew (89), 30 yıllık başbakanlığı ve 20 yıllık bakanlığı sırasında, kendi deyişiyle, “çalışma disiplini ve yüksek etiğinden başka hiçbir şeyi olmayan küçük bir halkı” harekete geçirerekSingapur’u dünyanın en müreffeh ülkelerinden biri yaptı. Otoriter eğilimleri vardı.Temiz tutmak için Singapur sokaklarında sakız çiğnenmesini bile yasakladı. Aynı sokakları 1970’lerin işçi hareketleri ve insan hakları eylemcilerinden “arındırmaktan” da çekinmedi. Muhalifleri hapse attırdı, gazeteleri kapatırdı. Açıkça otoriter rejimlerin “ekonomi için iyi” olduğunu savundu. Bu yüzden temel insan hakları ve siyasi hakların inkârının ekonomik kalkınmayı harekete geçirdiği yönündeki teze onun adı verildi.

“Lee Tezi” iktisatçılarca1990’lardan beri sık sık anılıyor. Japonya’nın, BRIC’lerin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) veCIVETS’lerin (Kolombiya, Endonezya, Vietnam, Mısır, Türkiye, Güney Afrika)çıkışında aynı soru gündeme geldi. Yoksa belirli bir gelişmişlik düzeyine ulaşmadan demokrasi ve insan hakları “lüks” müydü? Çin, kalkınıncaya kadar emek sömürüsüne göz yummalı mıyız? Hatta krizdeki Batı’da da aynı model uygulansa fena olmaz mı?Bu kadim sorular son aylarda akademisyenler arasında da tartışma konusu. Bunlar arasında Türkiye açısından en ilginci, Amerika’nın önde gelen iki üniversitesindeki İstanbullu iki iktisatçının giriştikleri akademik tartışma oldu. Harvard Profesörü Dani Rodrik ile MIT’den Daron Acemoğlu, Project Syndicate adlı ekonominin önde gelen kalemlerinin makalelerinin yer aldığı prestijli platformda yayınladıkları makalelerle, “Lee Tezi”ne yorumlarını dile getirirken birbirlerine zıt fikirleri savundular. Acemoğlu “devlet kapitalizmi”, Rodrik ise “merkantilizm” olarak adlandırdığı,kalkınmakta olan ülkelerdeki otoriter ekonomi-politiğin sonuçları konusunda farklı tezler öne sürdüler.

ABD Başkanı Barack Obama’nın “dikkatle okuduğunu” söylediği, Washington Post tarafından 2012’in en iyi kurgu-dışı kitap olarak alkışladığı Why Nations Fail kitabının eş yazarı Acemoğlu, yine James A. Robinson ile birlikte kaleme aldığı “Devlet Kapitalizmi Kazanıyor mu?”başlıklı makalede, “devlet kapitalizminde” asıl sorunun ekonomik olmaktan çok siyasi olduğunu savunuyor. Yönetici elitlerin tarihte pek çok kez devlet kapitalizmine başvurduğunu anlatan yazarlar,“Devlet kapitalizmi, ekonomik kaynakların bölüşümünden çok siyasilerin toplum ve ekonomi üzerindeki denetimini hedefler” tezini ortaya koydular.

Daron Acemoğlu 
Devlet kapitalizmine karşı olmakla birlikte “derin eşitsizlikler yaratan” serbest piyasa ekonomisi yerine “modern düzenleyici ve yeniden dağıtımcı devlet” modelini savunan Acemoğlu ve Robinson’a göre devlet kapitalizmi eninde sonunda duvara toslamaya mahkûm. Çünkü iktidarı merkezileştirip devleti güçlendirmeyi hedefleyen yönetici elitlerin,kaynakların en iyi şekilde dağıtımına ilişkin en ufak bir fikirleri olmadığı için ekonomi yönetimi bir süre sonra çıkmaza giriyor. İki yazara göre bu ekonomi politiğin başarısızlığa mahkûm olmasının bir diğer nedeni de, kalkınmanın sürdürülebilir olması için gerekli “inovatif ve kapsayıcı” kurumların oluşumuna izin verilmemesi. “Hızla büyüyen Güney Kore ve Çin’de devlet kapitalizmi başka seçenek olmadığı için yükselmedi, mevcut iktidar yapısını istikrarsızlaştırmadan büyümeyi sağladığı için ön plana çıktı” tezini ileri süren iki iktisatçıya göre bu tür ülkeler yakında yol ayrımına gelecek. Çin gibi ülkeler “ağaçlarının alt dallarındaki kolay meyveler tükenince” ekonomik ve sosyal özgürlükler ile “siyasi istikrar” arasında seçim yapmak zorunda kalacak.

Acemoğlu ile Robinson’a göre son yıllardaki yüksek ekonomik performansa rağmen Türk ekonomisinin geleceği pek de parlak görünmüyor. Ortak kitapları için açtıkları sitede Türkiye’nin uzun bir analizini yapan iktisatçılara göre AK Parti, Osmanlı’dan beri süren otoriter devlet geleneğinin bir uzantısı. Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme için daha “kapsayıcı” kurumlara ihtiyacı var. Ancak Ergenekon sürecinde antidemokratik uygulamaları sıkça gündeme gelenAK Parti yönetimi altında bu kurumların gelişmesi için daha çok mücadeleye ihtiyaç var.

Project Syndicate’teki tartışmaya “Yeni merkantilist tehlike” başlıklı makalesiyle katılan Harvard’lı Dani Rodrik içinse ülke ekonomisi yeterince gelişmemişse devlet güdümlü ekonomi o kadar kötü olmayabilir. Rodrik, “liberalizmin entelektüel zaferi, merkantilist uygulamaların başarısını görmemizi engellediği” görüşünde. Rodrik,“Aslında merkantilizm hâlâ sağ ve salim. Hatta küresel ekonominin geleceğini şekillendirecek büyük güçlerden biri olabilir” diyor. Rodrik’e göre liberalizm, devlet ile özel sektör arasında kesin bir ayrımı savunurken, merkantilizm bu ikisinin “iç büyüme ve ulusal güç gibi ortak çıkarlar için ittifaka gitmesini” öneriyor. Bu anlamda günümüzde “devlet kapitalizmi”, “kayırma düzeni” veya “iş dünyası-devlet işbirliği” olarak anılan modellerin hepsi merkantilizme çıkıyor.

Rodrik’e göre merkantilizmin, atılım yapmak isteyen geri kalmış ülkelerde popüler olmasının nedeni liberalizm gibi tüketime değil üretime odaklanması. Merkantilist uygulamalar ihracatın artmasına odaklanıyor;böylece üretimi, dolayısıyla istihdamı artırıyor. Çin’in, Türkiye’nin, Hindistan’ın veya Brezilya’nın bugün uyguladığı politikalar “merkantilist” nitelikte. Japonya, Güney Kore veya diğer “Asya Kaplanları”nın, hatta 19’uncu yüzyılın ortalarına kadar İngiltere’nin de aynı modeli uyguladığını hatırlatan Rodrik, merkantilizmi, ekonomik gelişme yolunda bir sıçrama taşı olarak yorumluyor.

Rodrik, günümüzde ekonomik kriz içindeki Batı ekonomilerinin liberalizm ile merkantilist modelleri aynı anda uygulayabileceği görüşünde. Liberalizmin Batı’da eşitsizlikleri körüklediğini ve orta sınıfta büyük baskı yarattığını belirten Rodrik’e göre hükümetler ithalatı kısıp ihracata yönelebilir, böylece “işsizliğe”çare bulunabilir.
Rodrik ile Acemoğlu-Robinson ikilisi, farklı modelleri savunsalar da Batı’nın, o pek sevmediği Uzakdoğu tipi bir ekonomik sitemi bir şekilde kendi liberal sisteminin parçası haline getireceğini düşünüyorlar. Yakında Lee Kuan Yew’ü sık sık Batılı merkezlerde konferans verirken görürsek şaşmamalı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geleceğin ulaşım araçları

Türkiye’nin ilk inovasyon okulu

Cristiano Ronaldo