Elysium hayal değil
Güney
Afrikalı senarist yönetmen Neill Blomkamp’ın “Elysium: Yeni Cennet” filmi
kaynakları tükenmiş yoksulluğun ve kanunsuzluğun egemen olduğu, zenginlerin ise
tasarı tarağı toplayıp uzaydaki yapay cennette taşındığın karanlık bir geleceği
tasvir ediyor. Dünya yaşanılır bir yer olmaktan çıkmasa da Elysium gerçek
olabilir. Çünkü bu teknoloji bugün de mevcut.
Farz
edin ki küresel ısınmaya karşı önlemler işe yaramadı, dünya nüfusunun artış
hızı hiç hız kesmedi ve 20 milyara dayandı. Haliyle dünyanın bütün kaynakları
tükendi, su kaynakları kurudu, toprağı işlenmez hale geldi… Sizce bütün dünya
vatandaşları bir olup, dünyayı yeniden yaşanır bir hale getirmek için elinden
geleni yapar mı? Kaynakları adil paylaşmayı kabul edip doğayı tepe tepe
kullanmaktan vazgeçer mi? Güney Afrikalı senarist yönetmen Neill Blomkamp’ın bu
soruya verdiği yanıt iç açıcı değil. Karanlık gelecek tasavvurlarının yönetmeni,
o gün geldiğinde, dünyanın zengin elitinin tasını tarağını toplayıp kendi yapay
cennetine göçeceğine; kuru, pis, hastalık ve kanunsuzluğun hüküm sürdüğü
gezegeni bir sömürge haline getireceğine inanıyor. Blomkamp’ın Matt Damon’lı “Elysium:
Yeni Cennet” (2013) filmi de 2154 yılında kusursuz bir uzay kolonisinin her
hastalığa deva cihazlarına erişmeye çalışan bir grup ‘dünyalının’, onları o
yapay cennetten uzak tutmaya yeminli seçkinlerle mücadelesini anlatılıyor.
Blomkamp, 2154'te dünyanın yanmış, yıkılmış, kuru, tozlu, hastalıklı ve çetelerin insafına kalmış olacağını düşünüyor. |
Blomkamp’ın
yarattığı 2154 atmosferinde haklı olup olmadığını zaman gösterecek. Ama
dünyanın o noktaya gelebileceğini gösteren işaretler çok kuvvetli. Küresel
ısınma ve kaynakların tükenmesine dair öngörüler bu yüzyıl bitmeden dönülmez
akşamın ufkunda olacağımız yönünde…
Her
şey yolunda gitse, dünya hala yaşanabilir bir gezegen olarak kalsa da uzayda
bir elit koloni ortaya çıkar mı? O da mümkün. Çünkü Elysium teknolojisi hayal ötesi
değil, hatta pek çoğu şimdiden, henüz emekleme aşamasında olsa da mevcut.
Yürüten,
kaldıran, dokunan iskeletler
Misal
Matt Damon’ı süper güçlü bir kahraman haline getiren robot iskelete çok yakın
bir modelini bugün bile bulmak mümkün. Japon Cyberdyne şirketinin, Fukişima
nükleer felaketine müdahale edenler için geliştirildiği ‘radyasyon kalkanlı’ “HAL
Exoskeleton” adındaki robot kıyafet, giyenleri 10 kat güçlü kılıyor mesela.
2010’da
Amerikan Ordusu’nun desteklediği projede SARCOS araştırma şirketi ‘Demir
Adam’ın takım elbisesi’ olarak anılan bir robot kıyafeti tanıtmıştı. Kıyafet
askerlerin 90 kg. ağırlığındaki mermileri zorlanmadan kaldırmasını sağlıyordu.
Ama kendi ağırlığı 65 kiloya ulaştığı için laboratuara geri gönderilmişti.
Bu
ikisinin dışında İngiliz, İsrailli ve hatta Tük firmalar felçli hastaların
yeniden “beyin komutuyla” yürümesini sağlayacak robot kıyafetler üzerinde
çalıştıklarını duyurdular.
Yakında
bu kıyafetler sadece yürümeye veya kaldırmaya değil dokunmaya da yarayacak.
İsviçre’nin Lozan kentindeki École Polytechnique Fédérale laboratuarlarında
çalışan İtalyan bilim adamı Silvestro Micera, geçen ay, kullanıcısına dokunma
hissini gerçek zamanlı olarak veren biyonik el geliştirildiğini duyurdu.
Biyonik el, eklemlerindeki sensörler sayesinde tutulan veya dokunulan nesnenin
sertliğini, sıcaklığı, dokusunu veya hangi şekilde olduğunu tespit edip
eşzamanlı olarak beyne sinyal olarak gönderiyor.
Mucizevi
sağlık tarayıcıları
Elysium’du
dünyada kalan faniler için ‘yasak elma’ haline getiren özelliği mükemmel sağlık
teknolojisi. Yanmış, yıkılmış, çetelerin insafına kalmış dünyada sargı bezi bile
mümkün değilken, Elysium’da, birkaç saniye içinde tüm vücudu tarayıp,
diyabetten kanser her türlü anomaliye tespit eden ve aynı hızla tedavi eden
cihazlar her evde bulunuyor.
Biyomedikal
teknolojiler hastalık teşhisinde neredeyse Elysium’dakiler kadar hızlı cihazlar
ortaya çıkmaya başladı. Amerikalı Scanadu’nun kibrit kutusu büyüklüğündeki
Scout adını verdiği sağlık tarayıcısı, şimdiye kadar geliştirilenlerin en
hızlısı oldu. Bir dizi sensör ve mikrofona sahip küçük cihaz 10 saniye içinde
eden sıcaklığından nabza, kandaki oksijen oranına kadar onlarca parametreyi
gözden geçirip anormallikleri yüzde 99 isabetle tespit ediyor. Üstelik sadece
299 dolara satılıyor. Bedenin çeşitli parametrelerini takip eden ve
gerektiğinde uyaran cihazların sayısı ise artık yüzlerle ifade edilir hale
geldi.
Ama
bu cihazlar Elysium’dakilerin tedavi yeteneğine sahip değiller. Ancak tıp ne
kadar ilerlerse ilerlesin hastalıkları, hele kalp ve kanser gibi tehlikeli
hastalıklara birkaç saniyede çözüm bulmak bilim-kurgu öğesi olarak kalabilir.
Kanun
Robotları
Robot
teknolojisi filmin her karesine sinmiş olmasına rağmen heyecan yaratacak
nitelikte değildi. Zira son dönemde iki ayağı üzerinde son derece iyi işler
çıkaran robotları görmeye çok alıştık. Misal Google’ın aralık ayında satın
aldığı Boston Dynamics geliştirdiği ATLAS adlı robot Matt Damon’ın beyazperdede
parçaladığı polis robotlara çok benziyordu. Robot teknolojisine büyük yatırım
yapan Japonya, Almanya ve ABD, Robocop’ları polis teşkilatına katmak için 140
beklemeyecektir. Demir gibi sağlam ama mesafeli kanun adamlarına hazır olun.
Gez
göz arpacığı tarihe karıştıran kurşunlar
Matt
Damon kötü adamların robotlarını kendi kendine hedefini bulan havada parçalara
ayrılıp verdiği zararı misliyle artıran kurşunlarla alt ediyor. ‘Yok artık’
dedirten bu ölüm makineleri Amerikan ordusunun envanterinde mevcut. Lockheed
Martin lazer güdümlü, hedefin 2 km uzaktan vurabilen kurşunlar geliştirdi.
Amerikan
Ordusu, XM-25 kod adlı bir el bombası atar tüfek geliştirmişti. El bombaları
hedefe ulaşmadan hemen önce şarapnellere ayrılıp verdiği zararı artırıyordu.
Ama ABD Kongresi ordusu silahın yaratacağı uluslararası tepkileri göz önünde
tutarak projeye fon vermedi.
Elysium
mümkün ama hamallığı çok
Şaşırıtıcı
gelecek ama Elysium’un kendisi filmdeki en eski tasarımlardan biri. Alman
asıllı Amerikalı bilim adamı Dr. Wernher von Braun bundan tam 62 yıl önce
Elysium’un neredeyse birebir modelini çizmişti. Prof. von Braun yerden çıplak
gözle görülebilecek kadar büyük alçak yörünge istasyonunu, dönerek yapay
yerçekimi üretebilsin diye halka şeklinde
tasarlamıştı. Blomkamp’ın Elysium’u,
seçkin vatandaşlarına sadece yerçekimi değil, bitkilerini yeşil tenlerini bronz
tutacak güneş ışığı, havuzlarını dolduracak bol su, ‘dünyevi’ işleri yerinde
takibi için pratik uzay mekikleri de sunuyor. Hiçbiri hayal değil. Bir kere
önümüzde 25 yıldır uzayda astronot ağırlayan, son 14 yıldır hiç boş kalmamış
bir Uluslararası Uzay İstasyonu (ISIS) örneği var. NASA’nın ISIS Masası şefliğinde
kısa süre önce emekli olan Mark Uhran, Elysium’u Elysium yapan işlevleri yüzde
sekseninin ISIS’te mevcut olduğunu söylüyor. ISIS’te mikro ölçekte olsa da
yerçekimi sağlanıyor, suyun yüzde 80’ini arıtıp yeniden kullanıyor ve
enerjisini güneşten alıyor. Ancak Uhran’ın Elysium’un gerçekleşmesi için iki
önemli gelişmeye ihtiyaç olduğunu söylüyor: Seçkinlerin ayağını dünyadaki kadar
sağlam basmasını sağlayacak yapay yerçekimi ve elbette onca şatafatlı yaşamı onca
ağırlığıyla uzay taşıyabilecek tahrik gücüne sahip uzay mekiklerine. Gelecek
sonbahar uzay turistlerini sonsuz evrene taşıyacak olan Richard Bronson’ın
Virgin Galactic firması yolcu, ISIS’e kargo taşımaya başlayan SpaceX ise yük
tarafında bu işe gönüllü görünüyor. Neden başaramayasınlar ki, önlerinde en
azından 1,5 asır var.
Dr. Wernher von Braun ve alçak yörünge uydusu tasarımı |
Yorumlar
Yorum Gönder