Yaratıcı olan dinlenecek!
Kongre
ve konferans organizasyonu Türkiye’nin başarılı olduğu bir alan. Ama dünyada bu
organizasyonlar hızla kabuk değiştiriyor. Organizasyon şirketlerinin değişen
durumda ayakta kalması için format değişikliğine ve daha yaratıcı çözümlere
ihtiyacı var.
İstanbul
Kongre Merkezi, Haliç Kongre Merkezi’ni ağırladı şubat ayında. Ankara, İzmir ve
Antalya’nın kongre merkezi de oradaydı. Türkiye’nin ilk Kongre, Toplantı ve
Etkinlik Fuarı Ace of Mice’da aynı salonda stant açtılar. Komşu stantlarda THY
de vardı Vialand da, onlarca otel, ışık ve ses sistemleri firmaları da,
catering şirketleri de… 180 firmanın şık hanımları ve beyleri, müşterilerine,
tedarikçilerine ve elbette rakiplerine tasarım, organizasyon ve sunumdaki
maharetlerini gösterdi.
Türkiye’nin
organizasyon şirketleri nihayet kendi sektörlerinin fuarını organize etmeyi
başardı. Fuarı düzenleyen Turizm Medya Grubu Yönetici Ortağı Sezer Sertçetin, “Bizimki
terzinin kendi söküğünü dikememesi durumu” dedi gülerek, “Türkiye’de kongre ve
etkinlik organizasyonunda deneyimli ve gelişmiş bir sektör var. Ama sektör
henüz kurumsallaşamadı.”
Türk
şirketlerinin yaklaşık 30 yıldır ulusal ve uluslararası toplantı ve
etkinlikleri düzenlemedeki başarısını kanıtlayacak onlarca büyük ve karmaşık
organizasyon var. NATO Zirvesi (2004), BM Habitat Zirvesi (2006), Dünya
Basketbol Şampiyonası (2010), Erzurum Dünya
Üniversiteler Kış Oyunları (2011),
dünyanın en büyüp tıp kongresi olan 10 bin doktorun katıldığı Dünya
Hipertansiyon Kongresi (2013) ve Mersin’deki Akdeniz Oyunları
(2013) akla ilk gelenler. Her başarı yeni organizasyonları Türkiye’ye getirdi.
Yeni, büyük ve son teknolojiye sahip kongre merkezleri inşa edildi. Genişleyen pazar,
yeni oyuncuların girişini hızlandırdı. Ancak dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
toplantı ve organizasyonlar değişen koşulların etkisiyle dönüşüme zorlanıyor.
Türkiye Etkinlik ve Eğlence Sektörü Derneği (TESDER) Başkanı Fırat
Kasapoğlu’nun dediği gibi “Artık daha yaratıcı fikirlere ihtiyaç var.”
Son
birkaç yıldır kongre ve etkinlik sektöründe pazarın daralmasına yol açan birtakım
gelişmeler yaşandı. Örneğin kongre pazarının büyük bölümünü oluşturan tıp
kongrelerine Sağlık Bakanlığı’nın 2011’de getirdiği kısıtlamalar ağır darbe
vurdu. Sağlık Bakanlığı devlet kadrosundaki doktorların bir yılda
katılabileceği ulusal kongre sayısını iki, uluslararası kongre sayısını ise bir
ile sınırlandı. K2 Events şirketinin tıp kongreleri organizasyonunda deneyimli
ismi Evren Turan, bu sınırlamanın sektöre büyük darbe vurduğunu söylüyor. Türkiye’de
tıp kongresi deyince akla gelen birkaç isimden biri olan Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanlığı Prof. Semih Basgan ise
Sağlık Bakanlığı’nın haklı olabileceği görüşünde: “Son dönemde tıp kongresi
enflasyonu yaşanıyordu. Buna bir düzenleme gerekiyordu.”
Kongre
ve konferans sayısındaki aşırı artış sektörün en büyük sıkıntılarından biri. Uluslararası
Kongre ve Konvansiyonlar Derneği’nin (ICCA) verilerine göre Türkiye’de yılda,
üçte ikisi İstanbul’da olmak üzere, 500 ve daha fazla katılımcıya ulaşan
180’den fazla kongre ve konferans düzenleniyor. Hatta yılda en az 130
organizasyona ev sahipliği yapan İstanbul dünya şehirleri arasında birinci
sırada. Ancak organizasyon sayısındaki artışın beraberinde birtakım tehlikeleri
getirdiğini düşünenler var. TESDER Başkanı Kasapoğlu, “Ben 30 yıldır bu işi
yaparken eline çanta alan benim işimi yapamamalı. Sigorta yapmıyorlar,
maliyetten taviz verip fiyat kırıyorlar, kalite ve güvenlikten ödün veriyorlar”
diye yakınıyor örneğin.
Sektörün
eskilerinin, yenilerin girişini engellemek istemesine şaşırmak mümkün değil.
Ama sektörün aşırı rekabetten öte sorunları var. Dünyada büyük ve pahalı kongre
ve konferans organizasyonlarına tepki olarak gelişen bir akım ortaya çıktı.
Karşılıklı etkileşimin olmadığı pahalı toplantılara katılmak istemeyen
grupların, “meetups” (Buluşma) veya “unconferences” (Nakonferans) adı verilen, katılımcıların
kendilerinin mekân kiralayıp masrafları paylaştığı organizasyonların sayısı
hızla artıyor. İçeriğini katılımcıların belirlediği, konuşma sürelerinin
kısıtlı tutulup karşılıklı etkileşim kanallarının artırıldığı, masraflar paylaşıldığı
için yüksek maliyetli olmayan bu toplantılara özellikle IT sektörü büyük ilgi
gösteriyor. “Ignite!” zirveleri bunlardan biri. Konuşmacılara 15 dakikadan daha
fazla zaman verilmeyen bu zirveler tamamen gönüllüler tarafından organize
ediliyor. Herhangi biri bu etkinliği düzenleyebiliyor. Bazen 10 kişi bazen de
100 kişi bir araya geliyor. Denver’da 24 Haziran 2010’da düzenlenen Ignite
Boulder 11, 1350 sektör üyesini bir araya getirmişti. “Ignite!” gibi onlarca
gönüllü konferansı var: Barcamp, Birds of a Feather, Dotmocracy, EdCamp,
Fishbowl, Knowledge Cafe, Lightning Talks, Open Space Technology, Pecha Kucha,
Speed Geeking ve
TransparencyCamp
bunlardan sadece birkaçı.
Konferans
ve etkinlik organizasyonları şekil değiştiriyor ve organizasyon şirketleri de
bunun farkında. ABD’li organizasyon şirketi DLD Media’nın kurucusu Steffi
Czerny, “Bilgi bu kadar yaygın ve erişimi bu kadar kolayken konferansların
şekil değiştirmemesi mümkün değil” diyor. Czerny’ye göre, konferanslar özel
medya formatları haline gelecek ve katılımcıları konuyla en ilgili, “canlı
içerik” sağlayabilecek insanlar arasından özenle seçilecek. Konferans
küratörleri geleceğin “genel yayın yönetmenleri” olacak, yani konferanslarının
içerik ve yaratıcı tasarımından konuşmacıların sahnedeki performansına kadar her
türlü ayrıntısından sorumlu olacaklar.
İçerik
konusuna önem veren kongre ve konferanslardan örnekler Türkiye’de de düzenlenmeye
başladı. Şubat ayında İstanbul’da yapılan İnsan Kaynakları Zirvesi’ne
Ekvador’un “Mutluluk Bakanı” Freddy Ehlers Zurita davet edildi örneğin. Mevlana
felsefesinden etkilendiğini söyleyen Zurita devletlerin vatandaşının
mutluluğunu başlıca amaç edinmesi gerektiğini savunarak konferansın
katılımcılarının ilgisini üzerine topladığı gibi, Türk basınında geniş yer
buldu. Zirveyi düzenleyen MCT Group CEO’su Tanyer Sönmezer, Albert Einstein’ın
“Bir şeyi dün yaptığınız gibi yapıp farklı sonuç beklemek ruh hastalığıdır”
sözünü hatırlatıyor ve “Kongreler gelecekte ne konuşulacaksa, trend neyse ve
önümüzdeki dönemi etkileyecek önemli toplumsal olaylar neyse, onların
konuşulduğu organizasyonlar olmalı” diyor.
Mesela
girişimcilik yeni nesil konferans, kongre ve etkinlerin odaklanması gereken bir
alan olabilir. Girişimcilik içinde sosyal girişimcilik bu bakımdan ayrı bir
önem taşıyor. Kadının ekonomideki rolünün hızla arttığı bir ortamda küratörlerin
kadınları daha fazla etkinliklerine çekmek için “kadınca bir bakış açısına”
sahip olması da bir artı olabilir. 21’inci yüzyılın Y Kuşağı’nın ayrılmaz
parçası sosyal medyayı etkin kullanmak ve bu kuşağın karakterine uygun
etkinlikler tasarlayabilmek de organizatörlerin boynunun bir borcu. Zira
Twitter ile etkinlikle gerçek zamanlı iletişim olanakları göz önünde
bulundurulmalı. Ve elbette dozunda eğlenceli içerik de unutulmamalı, zira klasik
konferanslarda artık rutine dönüşen uyuyan dinleyici görüntüsünü ortadan kaldırmak için konuşmacıların neşe
unsurunu es geçmemesi şart. Ekonomide özel ve kamu sektörü ortaklığının yeni
türlerinin önem kazanmaya başladığı bir dönemde bu konsepte hitap edecek
organizasyonların ihtiyaç haline gelmekte olduğu da ihmal edilmemeli.
Bir
de pazara yeni ve büyük oyuncuların girmeye can attığı da gözden kaçmamalı. Ace
of Mice’ın düzenleyicisi Sezer Sertçetin de bir dönüşüm olduğuna inanıyor ve bunun
organizasyon şirketleri aleyhine olduğuna dikkat çekiyor: “Sektörün düzenlediği
etkinlikler genellikle yıl sonu bayi toplantısı şeklindeydi. Bir grup alınır,
bir otele götürülür, yedirilir içirilir, bir sanatçı sahneye çıkartılır,
eğlendirilirdi. Sektör çok değişiyor, pazarlama amaçlı etkinlikler ön plana
çıktı. Kreatif reklam ajansları etkinlik organizasyon sektörüne girmeye
başladılar ve çok büyük etkinlik firmaları haline geldiler.”
Etkinliklerin
süre ve formatı da artık tartışılıyor. Sektörde 25 yıllık deneyime sahip The
Innovation Resource Consulting Group Başkanı Robert B. Tucker da konferans ve
kongre organizasyon şirketlerinin, değişen pazar koşullarında ayakta kalabilmek
için format değişikliğine ihtiyaç duyduklarına inanıyor. Sadece sınırlı sayıda
CEO ve üst düzey yöneticinin katıldığı konferansların öncüsü olan Tucker’a göre
geleceğin konferansları, “daha kısa süreli, daha az katılımlı ve sonrasında
katılımcıları arasında bağlantıyı sürdürebilen organizasyonlar” olmak zorunda. Ayrıca
tek bir format yerine, farklı formatların bir arada uygulandığı festival türü
etkinlikler de düşünülmeli.
Peki
profesyonellerin organize ettiği, binlerce kişinin katıldığı büyük kongre ve
konferansların sonu mu geldi? Halen dünyanın en ilgi çeken konferanslarından
birini dünyanın çeşitli kentlerinde düzenleyen TED’in (Teknoloji, Eğlence ve Tasarım)
Avrupa Direktörü Bruno Guisani’ye göre “Dünyanın dijitalleşmesi, konferansların
insanları bir araya getirme misyonunu gözden düşürmediği gibi aksine daha da
vurgular hale getirdi.” Guisani, “Yaşamlarımız ve işlerimiz sanallaştıkça ve
bilgi patladıkça, konferanslar daha çok insanı bir araya getiren ve insanların
ardına düştüğü sessizlik duvarını yıkan organizasyonlar haline gelecek.
Konferanslar ‘sosyal medya’nın sağlayamayacağı sosyal meditasyon için gerekli
mekânlar olacak” diyor.
Yorumlar
Yorum Gönder