Irak’ın haritası çizen kadın
Arabistanlı
Gertrude
Bugün
çok tartışılan Irak haritasını, 100 yıl önce Arapların “el
hatun” ya da “Çölün Kraliçesi” dediği İngiltere tarihinin
Arabistanlı Lawrence olarak anılan T.E.Lwrence ile birlikte en
karizmatik, en gözü pek casusu Gertrude Bel tarafından, ne din ne
meshep ne de etnik kimlik gözetmeden, “Ortadoğu'ya model olacak
bir ulus yaratma” inancıyla çizilmişti.
İrak
Şam İslam Devleti (IŞİD) Musul'u alıp Bağdat'a doğru yürüyüşe
geçtiğinden beri Irak haritası daha da tartışılır oldu.Ülkenin
parçalanmmasının artık kaçınılmaz olduğu tezlerinin yüksek
sesle dile getiriliyor. CIA'in eski başkanı Michael
Hayden,“Bildiğimiz anlamda Irak artık bitti. Yerine Şiistan,
Kürdistan ve Sünnistan geldi” dedi. Türkiye'nin 2009'da
Davos'taki “One Munite” vakası ile tanıdığı Washington Post
Yazarı David Ignatius, Ortadoğu'da Osmanlı İmparatorluğu'nun
çöküşünden sonra kurulan sistemin çöktüğünü ileri sürdü
ve BM Güvenlik Kurulu'nun daimi üyelerinin Türkiye, Suudi
Arabistan, İran ve Mısır ile masaya oturup sınırları
konuşmasını gerektiğini savundu. Time dergisi ise “Irak'ın
Sonu” yazılı çarpıcı bir kapakla piyasaya çıktı ve ülkenin
fiili bir bölünmenin eşiğinde olduğunu ileri sürdü.
Birinci
Dünya Savaşı'nın ardından 'yaratılan' devletlerden biri olan
Irak geçen 100 yılda hep iç çatışmalara ve dış müdahalelere
açık oldu. Bugün Irak'ın sorunlarının nedeni olarak görülen
haritanın arkasında tarih en etkili kadınlarından biri var:
Gertrude Bell. Bell'in adı, “Arabistanlı Lawrence” olarak
tanınan Thomas Edward Lawrence'ın gölgesinde
kaldı. Oysa İngiliz tarihçi, arkeolog, edebiyatçı, kaşif,
haritacı, fotoğrafçı ve nihayetinde İngiliz casusu Gertrude
Bell, neredeyse tek başına Irak'ın haritasını çizip Osmanlı'ya
karşı Arap isyanını başlatan Mekke Şerifi Emir Hüseyin'in oğlu
Faysal'ı ülkenin krallık tahtına oturtmuştu. Bu
nedenle ona
“Irak'ın Taçsız Kraliçesi” olarak anılıyordu.
Oxfordlu
bir soylu
Kızıl
saçlı, 160 cm boyunda çevik bir kadın olan Gertrude Bell'i erkek
egemen Arabistanı'nın kaderini belirleyen kişi haline gelmesinin
sırrı, tarihe, arkeolojiye, filolojiye ve keşfetmeye olan doyumsuz
merakıydı. Bu merakı ona İngiltere'nin asil ve zengin
ailelerinden birinin kızı olarak 1868'de dünyaya gelmiş, annesini
4 yaşında kaybedince dadılarla büyüyüp, mürebbiyelerden eğitim
almıştı. Oxford'a kabul edilip mezun olabilen ikinci, tarih
bölümünü hem de sadece iki yılda bitirebilen ilk kadındı.
Almanca Fransızca ve italyanca konuşuyordu. Sporun her türlüsüne
ama özellikle dağcılığa, yüzmeye ve ata binmeye meraklıydı.
Onu zamanının en iyi haritacılarından biri yapan müthiş bir
gözlem yeteneği vardı. Alp Dağları’ndan birinin zirvesine
çıkan 10 farklı patika tespit etmişti mesela. Bu yüzden o
zirveye “Gertrudspitze” (Gertrude tepesi) adı verildi.
İlk
durağı İstanbul
Oxford'u
birincilikle bitiren Bell, çok geçmeden kendini yollara vurdu.
Tarih ve arkeoloji merakından ötürü seyahat etmek istiyordu.
Tahran büyükelçisi dayısı Sir Frank Lescalle'i ziyaret etmek
için yola çıktığında İstanbul'da da mola verdi. Tahran'ı ve
İran kültürünü çok sevdi. Dayısının yanına yerleşip,
Farsça öğrendi. Sonraki 10 yılını Tahran'dan Uzakdoğu ve
Ortadoğuya uzun seyahatler yaparak geçirdi. Ortadoğu'da 6 kez
baştan aşağı gezdi, Arapçasını mükemmelleştirdi. Bu
yolculuklar sırasında hem yeni diller öğreniyor hem de arkeolojik
kazılara katılıyordu. Kapadokya, Urfa ve Antep'te de gitti, Türkçe
öğrendi. Antep yakınlarındaki Karkamış kazılarında o zamanlar
kendisi gibi genç bir arkeolog T.E. Lawrence ile tanıştı.
Çölde
çay
Ortadoğu
çöllerinde çoğu zaman yolculuklarını deve sırtında yapıyor,
ahşısı, uşakları ve katıcıları ile büyük kervanlar kuruyor
ama yolculuğunda hep tek kadın oluyordu. Sporcu bedeni çölün
koşullarına müthiş uyum gösteriyordu ama çayını Çin
porseleni fincandan içmekten asla vazgeçmedi. Bu uzun gezilerde
defalarca soyuldu, kaçırıldı, hapsedildi... Gezdiği coğrafyada
hoş karşılanmayacak huyları vardı: Erkekler arasında sigaraları
uçucu eklemekten çekinmiyor, su bulduğunda yüzüyor,
sohbetlerinde ateist olduğunu saklamıyordu. Ama hep saygı gördü.
Çünkü mükemel Arapçası ve Arap kültürüne hakimiyeti ile kısa
sürede yerel aşiret reislerinin kendine hayran bırakıyordu. Ona
”Çölün kızı” diyorları.
İlk
Ortadoğu uzmanı
Gertrude
Bell bir turist değildi: Gittiği yerlerde gördüklerini
günlüklerine yazıyor, çizdiği haritaları İngiliz Kraliyet
Coğrafya Merkezi'ne gönderiyor, batılılara çöl hayatını
anlatan yazılar yazıyordu. 1907'de İngilte'de basınlan “Syria:
the Desert and the Sown” adlı kitabı İngilizler için adeta
haritada bir boşluk olan Ortadoğu'nun bilinen ilk uzmanı haline
getirdi. The Times gazetesine bölgeden haberler, gezi notları ve
siyasi analizler geçmeye başlayınca İngiliz İstihbarat
Servisi'nin de dikkatini çekti.
Kod
adı 'Çöl Kraliçesi'
Birinci
Dünya Savaşı yaklaşırken Londra'ya çağırıldı. İstihbarat
Servisi ondan Suriye, Irak ve Arabistan hakkında öğrendiği her
şeyi bir rapor haline getirip sunmasını istedi. Çünkü İngiltere
Ortadoğu'nun petrol kaynaklarıyla yakından ilgilenmeye başlamıştı.
Zamanın Donanma Komutanı Winston Churchill, İngiltere'nin dünya
hakimiyetini sürdürmesi için artık petrol yakıtla çalışan
büyük gemilere ihtiyaç olduğuna inanıyordu. Kömür zengini
İngiltere petrol fakiriydi. İlk etapta İran petrol kaynaklarına
yönelmiş, Basra Körfezi'ne kıyı Abadan'da bir petrol rafinerisi
kurmuşlardı. Ancak Körfezi'n güvenliği İngilizler'i
endişelendiriyordu. Gertrude Bell, raporunu bir yıl sonra sundu.
Arap aşiretlerinin İngiltere'nin yanında yer alacağına
inanındığını belirtti ve “Bana kalırsa Türkler'i Körfez'de
adam akıllı bunaltabiliriz” diye yazdı. Bir yıl sonra İngiliz
istihbaratına alındı. Çalışma arkadaşları arasında
T.E.Lawrence da olacaktı. Kod adı “Çöl Kraliçesi” oldu.
Harem'de
bir casus
Bell'in
ilk görevi Arabistanlı el Suud ailesinin rakibi Raşid ailesinin
karagahı Arabistan çölünün ortasındaki Ha'il kentine gidip,
acımasızlığı ile ünlü bu aşiretin Türkler ile bir savaşta
iyi bir müttefik olup olmayacağını araştırmaktı. Ama Raşid
ailesi 20 yıldır hiçbir Batı'lının ayak basmadığı kente
gelen bu kadından çabuk şüphelendi. Onu,sarayda hareme
kapattılar. Ama kusursuz Arapçasıyla cariyelerden Raşid ailesi ve
gücü hakkında istediği bütün bilgiyi topladı. Sonunda serbest
kaldığında Londra'ya “Raşidler geçmişte kaldı gelecek
Suudlar'da” mesajını gönderdi.
Kahvaltıda
Irak sınırı çizdi
Çölün
kraliçesi savaş boyunca Arabistan yarımadasında ordan oraya
koştu, Arap kabilelerini Osmanlı'ya kışkırtmak için
elindengeleni yaptı. İngiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Cox'un
davetiyle Basra'ya gitti oradan Fırat nehri boyunca kuzeye ilerleyip
bölgenin ayrıntılı haritalarını hazırladı. Savaş bittiğinde
yolu yine Irak'a düşecekti. Çünkü İngilizlerin bölgeye dair
doğru düzgün bir politikası yoktu. Sömürgeler Bakanlığına
getirilen Winston Churchill, ülkesine çok pahalıya mal olan bu
topraklarda kalma konusunda tereddütteydi.Bell'e Irak'ın haritasını
çıkarma görevi verildi. Bölgeyi çok iyi tanıyan Bell, çok
geçmeden ayrıntılı bir harita çıkardı. İşi bittiğinde
babasına “Sabahım çok iyi geçti, Irak'ın güney sınırını
tamamladım” diye yazacaktı. 1919 yılında yapılan Paris
Konferansı'na delege olarak katıldı, çizdiği Irak sınırlarını
savundu ama konferansta Osmanlı'nın Ortadoğu topraklarının
bölüşülmesi kararı sonraya bırakıldı. Konferansın ardından
haritasında iki önemli değişik yapmak zorunda kaldı: Fransa
Suriye ve Lübnan'ı işgal edince Irak'ın batı sınırlarını
doğuya çekti. Güney sınırı ise El Suud ailesinin baskısıyla
yeniden elden geçirildi, halen tartışmalı olan Suudi Arabistan ve
Kuveyt sınırları çizildi.
Churchill'i
ikna etti
İki
yıl sonra Churchill hâlâ Ortadoğu'da ne yapacağı konusunda
kararsızdı. Petrol bölgelerini denetiminde tutmayı kalan
bölgeleri Arap aşiretlerinin kaderine terk etmeyi düşünüyordu.
Ne yapacağına karar vermeden önce 40 bölge uzmanını çağırıp
Kahire Konferansı'nı topladı. Çağırdığı insanlar arasında
tek kadın Bell'di. Uzmanların hemen hepsi Körfez bölgesi
dışığında çekilmeden yana görüş sundu. Sadece Arabistanlı
Lawrence ile Gertrude Bell, bölgede İngiltere bağlı yönetimler
oluşturması fikrini savundu. Onlara göre bu kukla devletler hem
İngiltere'ye masraf çıkarmayacak hem petrol bölgelerini güvenlik
altına alacak hem de Türkiye ve İran gibi bölgesel güçlere
karşı tampon görevi görecekti. İki arkeolog ajan Mekke Şeyhi
Hüseyin'in oğlu Faysal'ın, Hz. Muhammed soyundan gelmesinden ötürü
Irak'ın Sünni aşiretleri gözünde saygı göreceğini savundular.
Churchill ikna oldu. Bell, aynı yıl Irak'ta sahte bir referandum
düzenleyip Faysal'ın yüzde 96 oyla kral seçtirdi...
Şiileri
unuttu
Bell,
Faysal ona ihtiyaç duymayacağı güne kadar Bağdat'ta kraliçe
gibi yaşadı. Araplar ona “soylu kadın anlamında “El Hatun”
diyordu. Hergün onlarca heyetle görüşüyor hediyeler kabul
ediyordu. Ama Irak'ın baştan yanlış kurgulanmış bir devlet
olduğuna inananlar çoktu. Bell'in çizdiği Irak haritası
Arabistanlı Lawrence'ın bile itirazlarına neden olmuştu.
Lawrence'a göre Kürdistan'ı Irak'a katmak büyük hataydı.
Bell'in Sünni Kürtlerin Sünni Araplara biat edeceğine ihtimal
vermiyordu. İngiltere'nin Bağdat Komiseri Arnold Talbot Wilson daha
o zaman dini ve etnik ayrımların Irak'ın altını oyacağını
söylüyordu. Wilson'a göre Bell, iki önemli noktayı atlıyordu:
Kürtler'in Faysal'a bağlılık duyacağı kuşkuluydu ve Bell
ülkenin güneyindeki büyük Şii toplumunu varlığını tamamen
unutmuş gibiydi. Nitekim 1920'da Şiiler ayaklandı. İngilizler
aylar sonra ayaklanmayı bastırdığında en az 8 bin Şii
öldürülmüştü...
Sorunlu
Türkiye sınırı onun eseri
Gertrude
Bell, Irak kurulduktan sonra yaşamının geri kalanında kendini
Bağdat'ta, bir arkeoloji müzesi kurmak için adadı. ABD'inn
2004'tki işgalinde yağmalanacak olan bu müze açıldıktan kısa
süre sonra da henüz 57 yaşındayken aşırı dozda uyku ilacı
için intihar etti. Ölümünden sonra adına kurulan vakıf, yaşamı
boyunca biriktirdiği belge harita ve fotoğrafları düzenleyip
internette halka açtı. Bu belgelerde Bell'in Irak sınırını da
çizdiği, İngilizlerin Lozan'da Türkiye'nin Musul ve Kerkük Irak
devleti sınırları içine alınması ve sadece Hakkari Sancağı'nın
Türkiye'ye bırakılması tezlerinin de sahibi olduğu ortaya çıktı.
Nicole
Kidman
'El
Hatun' oldu
Gertrude
Bell'in yaşamı uzun süredir Hollywood'un ilgi alanında. İki yıl
önce ilk filmi “Kan ve Bal Ülkesi”ni tamamlayan çiçeği
burnunda yönetmen Angelina Jolie'nin ikinci projesinin Gertrude Bell
portresi olduğu ileri sürülmüştü. Jolie'nin, senaryoyu yazması
için “Arka Bahçe” (The Constant Gardner) filminin senaristi
Jeffrey Caine ile anlaşmış, başrolü kendisi oynayacağından
yönetmenlik için Ridley Scott ile görüştüğü bile iddia
edilmişti. Ama filmi çekmek Alman yönetmen Werner Herzog'a nasip
oldu. Türkiye'de henüz gösterillmeyen 2014 tarihli filmde Bell'i
Nicole Kidman, T.E.Lawrence'ı ise Robert Pattison oynuyor.
Yorumlar
Yorum Gönder